Alkol ve Uyuşturucu Madde Bağımlılığı
18 Aralık 2015 Köşe Yazıları
Günümüz dünyasında madde bağımlılığı ve madde kötüye kullanımı hem toplumların hem de kişiliklerin zarar gördüğü bir insanlık sorunudur. Amerika’da yapılan bir araştırmada kanserler ve kalp hastalıklarından sonra üçüncü sırada görülen tıbbi sorun olarak alkol kötüye kullanımı tespit edilmiştir. Bugün erişkinlerin % 60-70’i ise sıkça alkol almakta, % 30-45’i yaşamının bir döneminde en az bir kez aşırı alkol almaya bağlı bir sorunla (yasal, trafik, iş, okul) karşılaşmaktadır.
Otomobil kazalarında % 75, kazadan ölümlerde % 50, adam öldürmelerde % 50, intiharlarda % 25 oranında alkol sorumlu olmaktadır. Yılda 200.000 kişi alkole bağlı bir sorundan ölmektedir ve alkol ortalama yaşam süresini en az 10 yıl kısaltmaktadır. Bütün bu zararlı etkilerinin yanında başka bağımlılık yapan maddelere öncülük etmektedir.
Öte yandan uyuşturucu madde kullanımı ise gittikçe büyüyen bir insanlık meselesi haline gelmektedir. Mesela 1962 yılında Amerika’da hayatı boyunca uyuşturucu madde ile karşılaşan insan sayısı nüfusun % 4’ü iken, bu oran günümüzde %33’e kadar ilerlemiştir. Uyuşturucu madde kullanımının yaşı da gittikçe düşmektedir.
Önceden erişkinlerde görülen bu durum şimdi çocuklarda bile görülebilmektedir.
Uyuşturucu madde bağımlılığıyla her ne kadar psikiyatri hekimleri uğraşsalar da sıklıkla bir başka branş hekimine de ihtiyaç duyulabilmektedir. Çünkü uzun süre madde kullanımı sonrasında çok ciddi fiziksel sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Mesela, kokain kullanımı olanlarda beyin felçleri, beyin kanamaları, kalp krizleri, ani ölümler, sara hastalığı gibi ömür boyu kişiyi meşgul edecek sağlık sorunları oluşmaktadır. Çok genç yaşta olup felç olan, kalp krizi geçiren, beyin kanamasından dolayı bitkisel hayata girenlere uyuşturucu madde kullanan kişilerde sıklıkla rastlanmaktadır.
Sebepleri
1. Kişilik sorunları; özellikle aşırı güvensiz, bağımlı, engellenmeye dayanma tahammülü olmayanlar, depresif ve içe dönük kişilerde madde kullanımı daha sık görülmektedir.
2. Çevresel etkenler; Ailesinde madde kullanımı olan bireylerde risk daha çoktur. Mesela birinci derece akrabalarında alkol bağımlılığı olanlarda alkol bağımlılığı riski 7 kat daha fazladır.
3. Çevrede madde kullanımının yaygın olması da riski artırmaktadır (arkadaş, komşu v.s.). Genellikle özenti şeklinde başlayan madde kullanımı bağımlılığa kadar gitmektedir.
4. Stres etkenlerinin olması riski artırır. Eğer kişide bir psikiyatrik rahatsızlık varsa, madde kullanım riski artmaktadır. Mesela toplum önünde etkinliklerde bulunmaktan korkma şeklinde giden sosyal fobide alkol bağımlılığı %19, uyuşturucu madde bağımlılığı %13 oranında görülmektedir.
Aile içi iletişim ve paylaşım sorunlarının olması kişileri maddeye iten önemli bir etken olmaktadır. Madde kullanımının en korkulan sosyal sonucu gençlerde yaygınlığının artmakta olduğudur. Madde kullanan bir genci tanımak için dikkat edilmesi gereken noktalar şunlardır:
• Geceleri çok sık dışarı çıkması ve bar disko gibi eğlence yerlerine çok sık gitmeye başlaması
• Eski arkadaşlarını bir bir ve kısa sürede terk edip yeni ve çok sık beraber olduğu yeni arkadaşlıklar kurması ve kim olduklarından ailesine bahsetmemesi
• Gece saatleri bile olsa gelen bir telefonla apar topar dışarı çıkması veya cevapsız telefonların sayısında belirgin artış olması
• Çok para harcamaya veya istemeye başlaması
• Ona ait olmadığını bildiğiniz eşyalarla gelmesi ve bunları bir daha görememeniz
• Ani kilo kayıpları ve iştah sorunlarının olması
• Uyku düzeninin bozulması
• Göz çevresinde kızarmalar, donuk bakışlar olması
• Elde ve vücutta daha önce görmediğiniz titremelerin olması ve daha bir çok aniden değişen sosyal ve fiziksel şartların olması.
Madde Kullanımının Önlenmesi ve Tedavi Edilmesi
Bilindiğinin aksine alkol ve madde bağımlılığının tedavisi vardır. Önemli olan kişinin bunu istemesi ve ailenin sonuna kadar mücadele edebilecek güçte olabilmesidir. Çünkü madde bağımlılığı yalnızca ilaçla tedavi edilebilen bir durum değildir.
Tedavinin üç ayağı vardır;
1. Biyolojik tedavi: Biyolojik tedavide kişi öncelikle maddeden arındırılmaya çalışılır. Bunun için bir hastane ortamında yatırılarak belli bir süre maddeden arındırma tedavisi uygulanır. Medenin sebep olduğu bir tıbbi ve psikiyatrik durumun olup olmadığı araştırılır. Fiziksel durum için kan ve idrar tetkikleri, gerekirse beyin MR’ı ve ultrason yapılır. Psikiyatrik durumun ve beynin fonksiyonel durumunun incelenebilmesi için de beyin haritası gibi yöntemler uygulanır. Eğer fiziksel bir durum varsa dahiliye ve nöroloji tarafından değerlendirilip tedavi planlanır. Psikiyatrik bir durum varsa gerekli tedavi planlanır. Maddenin bırakılması sonucunda oluşan yoksunluk belirtileri için uygun yaklaşımlarda bulunulur.
2. Psikolojik tedavi: Kişilik özellikleri bazı testlerle tespit edilip olumlu olumsuz yönleri belirlenir. Terapi programları ile olumlu tarafları beslenmeye, olumsuz tarafları da giderilmeye çalışılır. Ayrıca maddenin bırakılması aşamasında aşırı istek ve bu isteğe bağlı aşırı sıkıntı oluşmaktadır. Gevşeme egzersizleri, nefes alıştırmaları ve bu yöntem birlikte stresi azaltmada ve sıkıntıyı gidermekte çok etkin olmaktadır. Bütün bu terapi araçlarının müzikle tedavi ve sanat terapisi ile kombine edilmesi tedavi şansını ve motivasyonu artırmaktadır. Kişinin hastane sonrası hayatında da kullanabileceği etkinlikler planlanıp dikkatin maddeden başka alanlara kaydırılması hedeflenir. Özellikle yaşam kalitesi ve beynin işlevsel verimliliğini artırma ve destekleme amaçlı terapiler de tedavi enstrümanlarına bir diğer artı olarak katılmaktadır.
3. Sosyal tedavi: Kişinin bu arındırma işleminin ardından hayatında yeni bir sayfa açması ve kendisi için güvenli ve huzur verici bir ortam oluşturulmasına çalışılır. Çünkü madde kullanımı beraberinde bir kültür halini almakta, ona göre bir çevre oluşmaktadır. Bu çevreden ve bu kültürden uzaklaşmak tedavinin en önemli aşamasıdır.
detay